Aydın’da Birinci Er Eğitim Taburu’nda acemi erdik.

Bir gün, içtima sırasında ayakta beklerken, bazı askerlerin postallarıyla toprağı eşelediğini, eşeledikleri yeri birbirlerine gösterdiğini gördüm.

Dikkatli bakınca toprağın hemen altındaki mozaikleri fark ettim.

Taburun 200 metre atış alanının tam karşısında da antik bir tiyatronun oturma yerleri görünüyordu.

Uzun süredir taburda bulunan bazı kıdemli askerler ise yağmurlu günlerden sonra güneş vurduğunda parlayan birçok antik parayı toplayıp bölük komutanına teslim ettiklerini anlatıyordu.

Bütün bu detayların birliğin hemen yanındaki “üç gözler” denilen antik kalıntılarla bağlantılı olduğu her halinden belliydi.

İlk fırsatta neyin üzerinde olduğumuzu araştırmış, Tralleis Antik Kenti’nin kalıntıları üzerinde bulunduğumuzu öğrenmiştim.

Kendi aramızda yaptığımız sohbetlerde ben antik kentin sahipsiz kalmasını eleştirip kazı yapılması gerektiğini savunurken, birçok arkadaşımız, “İyi ki üzerinde askeri birlik var, yoksa çoktan yağmalanmıştı” görüşünü dile getirmişti.

★★★

Tralleis, yüzlerce büyük medeniyetin misafir edildiği Anadolu’daki görkemli antik kentlerden sadece biriydi.

Tıpkı Ani Antik Kenti gibi.

Tıpkı Hattuşa gibi...

Tıpkı Efes Antik Kenti gibi.

Defalarca ziyaret ettiğim Efes’i iyi bir rehber eşliğinde dolaştığımda, kendimi zaman yolculuğu yapıp Roma İmparatorluğu’nun o görkemli yıllarında sokaklarda dolaşıyormuş gibi hissetmiştim.

En çok da Celsus Kütüphanesinden etkilenmiştim.

★★★

Milattan sonra 2. yüzyılın başlarında, büyük ihtimalle Aydın’da Tralleis Antik Kenti kurulurken, Roma İmparatoru Gaius Julius Aquila da Efes kentinde vali babası Gaius Julius Celsus Plemaeanus için bir kütüphane inşa ettiriyordu.

Roma Senatosu üyesi olan Celsus, aynı zamanda MS 105-107 yılları arasında Efes valisi olarak görevlendirilmişti.

Gaius Julius Aquila, 12 bin kaynak bulunan kütüphaneyi heykellerle süslenmiş, dört heykelle de babasının özelliklerini anlatmaya çalışmıştı: Sophia (bilgelik), Arete (erdem), Ennoia (akıl) ve Epistheme (Bilgi)...

Kütüphane tamamlandıktan kısa bir süre sonra ölen Celsus’un mezarı, kütüphane binasının altındaki mezar odasında bulunuyor. Bu özelliğiyle kütüphane binası, aynı zamanda Celsus için görkemli bir anıt mezar olmuştu.

★★★

Bu aralar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın antik kentleri geç saatlere kadar açma uygulamasıyla birçok antik kent gibi Efes gece yarısına kadar ziyaret edilebiliyor.

Celsus Kütüphanesi de gece ışıklandırmasıyla ziyaretçilere görsel bir şölen sunuyor.

Gelin görün ki önceki akşam kütüphaneyi dolaşıp, sosyal medya hesapları için güzel fotoğraflar çektirmek isteyen ziyaretçiler, tuhaf bir durumla karşılaştılar.

★★★

Celsus Kütüphanesinin etrafı çevrilmiş, ziyaretçilere kapanmıştı.

Kütüphanenin meydanına ise çok sayıda yemek masası konulmuştu.

Meğer Amerikan cruise gemisi Wind Star’ın yolcuları için özel bir yemek organizasyonu yapılıyormuş.

Anlayacağınız tam bir “biri yer biri bakar” durumu.

Türkler ve bazı turistler kütüphane alanına giremezken gemi yolcuları kütüphane manzaralı bir akşam yemeği yiyordu.

Kıyametin kopması uzun sürmedi.

Türkler tepkilerini bağırarak, yuhalayarak, ıslık çalarak gösterdi. Cruise yolcuları rahatsız olup yemeği terk etti.

★★★

Akıldan, erdemden, bilgelikten ve bilgiden yoksun, tarihe, insana saygısız bir şekilde tasarlanmış, sadece paraya odaklanmış bir organizasyon bir defa daha rezil bir şekilde sona erdi.

Celsus’un özelliklerini anlatsın diye kütüphanenin görkemli sütunlarına yerleştirilmiş Sophia (bilgelik), Arete (erdem), Ennoia (akıl) ve Epistheme (Bilgi) heykelleri(nin imitasyonları) ise olup biteni sessizce izledi.

Sophia, Arete, Ennoia ve Epistheme canlanıp dile gelselerdi sizce bu organizasyonu yapanlara, bu organizasyona izin verenlere ne derdi?

Peki, ya o alanın yanı başında yatan Celsus’un kemikleri, ölümünden bin 910 yıl sonra sızlamış mıdır?