Ekonomi Çarı Mehmet Şimşek, “Merkez Bankası döviz almasa dolar 30’un altına hatta 20’lere düşerdi” dedi. Bunu söylerken ima ettiği şey, ekonomiyi ne kadar başarılı yönettiğiydi. Şimşek’in uyguladığı ve esası “kur çıpasıyla enflasyonu düşürme” olan politika, şimdilik enflasyonu düşürmese bile, kurları dizginleme açısından başarılıdır. Bu başarıda (?) Merkez Bankası’nın katkısı da inkar edilemez. Medyada görünürlüğü olan mektepli veya alaylı iktisatçılar Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Türk ekonomisinde büyük bir kriz yaşanacağı iddiasındaydı. Bizde kriz, dövizsiz kalmak anlamına gelir. Bunu en son 1979’da yaşamıştık. Uzman iktisatçılar, hemen her gün “Merkez Bankası döviz rezervi ekside, felaket kapıda” diye yazılar yazdıydılar. Döviz bitince ithalat aksayacak, sanayi duraklayacak, tarım tekleyecek, fiyatlar fırlayacak, karaborsa patlayacaktı. Ama bu olmadı. Çünkü devreye sokulan “yüksek faiz-düşük kur” manivelasıyla hem dışarıdan Türkiye’ye sıcak döviz akmaya hem de yurt içinde yerleşik tasarruf sahipleri DTH’larını (Döviz Tevdiat Hesabı) bozdurup vadeli TL mevduata geçmeye başladı. Dövizin arzı artıp, talebi düşünce fiyatı geriledi. Bunu fırsat bilen MB de TL ile döviz toplayarak rezervini güçlendirdi.

JAPON YEN’İ DEĞER KAYBEDİYOR

Yılbaşından bu yana TL, dolar karşısında %7.8 değer kaybederken Japon Yeni’nin değer kaybı %13 olmuş. Bunu öğrenince yazının başlığını Zavallı Japonya koydum. Yoksa Japonya’nın iktisadi bakımdan hiç de zavallı bir durumu yoktur. Yine de 2021 başından bu yana Japon Yeni’nin dolara karşı %50 değer kaybetmesi bana çok ilginç geldi. Japonya sürekli cari fazla, ABD ise sürekli cari açık veren bir ülkedir. Üstelik Japonya’da enflasyon ABD’den düşüktür. Düz mantıkla Japon Yeni’nin ABD dolarına karşı değer kazanması lazım. Ama tersi oluyor. Çünkü ABD cari açık vermekle birlikte ithalatı kendi parasıyla yaptığı için yabancı para cinsinden “dış borç” almıyor. Bu durumda pariteyi de sermaye hareketleri belirliyor. ABD Doları’nın faizi yüksek olduğu için talebi azalmıyor. Dolar da değer kaybetmiyor. Ama fazla da değerlenmiyor. Bundan çıkan sonuç şudur: Japon Yeni sadece dolara karşı değil, Euro’ya ve diğer dövizlere karşı da değer kaybetmektedir. İşte bu Japon ekonomisinde yapısal bir sorun olduğunu gösteriyor. Sorun Japon GSYH’sinin son 20 yıldır büyüyemiyor olmasıdır. Bu Japonya ki 1960-70 arasında yılda %10’un üstüne büyüyen bir ülkeydi.

İHRACATLA BÜYÜME

Dünya ülkeleri “gelişmiş”, “gelişen” ve “gelişemeyen” diye üç kümede toplansa ve bunlardan hangilerinin son 250 yılda bir alt kümeden üst kümeye geçtiği araştırılsa görülecektir ki çok az sayıda ülke bir üst kümeye çıkmıştır. Bu analizde petrol zengini ülkelerin GSYH artışları dikkate alınmıyor. Bir üst kümeye çıkan az sayıdaki ülkenin hepsi Uzak Doğu ülkesidir. Başı da Japonya çekmiştir. Hepsi de “cari fazla” vererek yani ihracatla kalkınmıştır. Japonya’yı örnek alan dev ülke Çin’in gelişmesi adeta bir mucizedir. Pek tabii Çin halkının 5000 yıllık bir üretken kültüre sahip olduğunu da unutmayalım. Son yıllarda Japonya’nın büyüyememesinin sebebi Çin’in büyümesidir. Japonya zenginleşince emek maliyeti artmıştır. Çin düşük emek maliyeti ile büyümeye başladığı günlerde kalite sorunu vardı. Ama Çin yaptıkça öğrendi ve kalitede Japonya’yı yakaladı. Şimdi Japonya dolar cinsinden emek maliyetini düşürerek Çin’le rekabet etmeyi düşünüyor. Onun için Yen’in düşüşüne üzülmüyor.

SON SÖZ: Taşıma dolarla artan döviz rezervi kalıcı olmaz.